26 Temmuz 2015 Pazar

Hande Altaylı- Delice



"Gidip biraz rakı içeceğim, yoksa çıkmaz bu gece."
"Merak etme, her gece çıkar..." dedi Nurdan, sadece kendisinin duyacağı bir sesle.






Ölümün yakışmadığı insanlar vardı, dünyayı daha güzel bir yer yapan, hayata renk katan insanlar... Çıkıp giderlerken ışığı da kapatanlar, bizi karanlıkta bırakanlar.







"Seni seviyor bu gariban."
"Aman ne sevecek beni!" diye itiraz etti Meryem.
"Yok, öyle değil. Sen beni dinle, kıymetini bil kocanın. Deli meli..." dedi Nurdan. "Zaten birini sevmek akıllı insanın işi değildir."







"Burada gün doğmadan bir bok doğduğunu görmedim ben."






"Bak hele!" dedi Nurdan dalga geçerek. "Kız, senin kalbin mi var? Hiç bilmiyordum ya..."
"Ben de bilmiyordum valla Aliço'yu tanıyana kadar." dedi Meryem gülerek. "Varmış valla, hatta bütün içim kalpmiş benim."







Yine de bir şey söylemek zordu, çünkü görmenin şartı, görmekten korkmamaktı. Aslında iki çift gözkapağı vardı herkesin; biri görünen, biri görünmeyen... Görünen kapaklar bizi tozdan, topraktan, güneşten korurdu; görünmeyen kapaklar ise acılardan...






"Sana bir şey söyleyeyim mi Nurdan Abla, birisini sevince ister istemez her şeyin onunla ilgisi oluyor. Ben şimdi kahve içiyorum ya, onun bile Aliço'yla ilgisi var, çünkü kahveyi içerken onu düşünüyorum. Oturup onunla karşılıklı kahve içmeyi, ona kahve pişirmeyi hayal ediyorum. Yani kafamın içinde küçük bir Aliço var ve benimle her yere geliyor. Beraber yıkanıyoruz, beraber uyuyoruz, beraber yürüyoruz, misal şimdi o da burada benimle beraber oturuyor. Anladın mı?"







Sonuçta aşk, izahı olan bir durum değildi ama insan, varoluşundan gelen bir inatla daima bir izah arardı... Bu arayışta az ya da çok akıllı olmak hiçbir şeyi değiştirmez ya da kolaylaştırmazdı, çünkü bulduğunuzu sandığınız hiçbir açıklama hiçbir şeyi açıklamazdı.







Attığı her adım zül geliyor, aldığı her nefes canını yakıyordu. Ölmek istiyordu ama kendini öldürmek de işti. Önüne bir uçurum çıksa, hiç düşünmeden atlardı fakat o sırada bir uçurum arayacak dermanı yoktu. İntihar eden insanların hayat dolu olduklarına inandı. Ölümü planlayacak kadar gücü olan biri hayatta kalmayı da pekala başarabilirdi. Oysa onun ne yaşamaya, ne de ölmeye hali kalmıştı.









"Ben de seni seviyorum.. Kalbimin ta şurasından seviyorum. Kemiklerimin içinden." dedi Kazım.
"İyi bok yiyorsun." diye mırıldandı Meryem.
"Sen de beni sev."
"O işler öyle kolay olmuyor be aslanım" dedi Meryem. "O işler öyle kolay değil."
"NEDEN?"




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder