24 Haziran 2016 Cuma

Ayşe Akaltun- Hüzünlü Kadınları Seviniz


Seni yavaş yavaş öldürdüğünü düşündüğün bir odadan çıkıyorsun daha hızlı öldüren başka bir odaya giriyorsun. Eşyalar değişiyor, pencereden gördüğün sokak değişiyor, üstüne sinen kokular değişiyor ama hep bir odada kalıyorsun.






Güzelsin, gerçekten güzelsin.
Sen bakma içine doldurdukları çirkinliklere. Sessizliğin güzel. Susarak anlattıkların güzel. Kulağımı dayadığım döşemeden senin sessizliğin yukarıya yükselsin diye bekliyorum. Ah desen yıkılacak her şey. Odalar, alt katlar, üst katlar, çirkinlikler. Ah desen bırakacağım çentik atmayı. Senin daha vaktin var çirkinleşmek için. Bazılarımız elek gibiyizdir, yukarıdan dolar çirkinlikler aşağıdan akar gider. Büyük parçalar takılır kalır sadece. Ben bir kova gibiyim, hep öyleydim. Doldukça doldu. Taşıyorum artık ama ne işe yarar. Doldum bir kere.
Hayat çirkin.






Hayır, tutma beni, alışığım ben kenarlarda köşelerde yürümeye.

21 Haziran 2016 Salı

Hüsnü Arkan- Ölü Kelebeklerin Dansı



Aslında ölü kelebeklerin dans etmediğini, ölü dünyada kelebek bulunmadığını hepimiz biliyoruz. Fakat kim bilir, bir gün ölü bir kelebeğin dans ettiğine tanık olabiliriz, öyle değil mi?





Düşünce kendini bir kelebek olarak gören biri bir kez uyandıktan sonra, bir kelebek olmadığından ve artık düşünde kendini bir insan olarak görmediğinden hiçbir zaman emin olamaz.






Konfüçyus da yanıldı biliyor musun? Hayatı öğrenince ölümü de kavrayabileceğimizi düşündü. Oysa, ölümü kavramadan hayatı kesinlikle öğrenemezsiniz.