28 Ekim 2015 Çarşamba

Ilhami Algör- Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku


Ne olmuştu da, "Seninle dünyanın her yerine gelirim," diyen Müzeyyen, daha durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? 






Bitse ne olur
Bitmese ne?






Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor, sabahları kadından önce uyanıp evden tüyerek, şehrin uzak bir köşesine gidiyor, elleri kıçında oraya buraya takılıyor, birileri ile tuhaf muhabbetlere giriyor ve her akşam kadından önce eve dönüp, günün hikayesini yazıp, görülebilecek bir yere iliştirip, yine arazi olup, ta ki gece yarısı, uyumakta olan kadının yanına sokulup, birbirlerini bir güzel sevip ve adam, sabahın kör vakitlerinde, yine sevişmelerle bitecek bir gece için erkenden sokaklara süzülüp...









Her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu? Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?







Bir şey içime oturmuş kalmıştı. Yok olmak. Toz olmak istiyordum. Varlığım orada olmamalıydı. Gelip beni alsalardı. Uzaydan ya da bir yerlerden gelselerdi. Sessiz sedasız kaybolsaydım. Yerime Kız Kulesi'ni bıraksalardı. Ne alakaysa?








"Sen zaten neyi tamam ettin ki?"







"Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. Dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, Spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı.









"Aynadaki kadın benim zıttım." demişti, "ben ne kadar ev haliysem o, o kadar sokak. ben sokulgan isem, o başını alıp giden. Ben gündüzüm, o gece... Çapkın, güçlü, özgür."








"Nereye gidiyorsun çocuk," dedim içimden, "büyümeye mi?"









1 yorum: