11 Kasım 2016 Cuma

Çiğdem Demirhan


"... Sesinde kurulmuş salıncaklar var. Boş salıncaklar. Tahtadan. Sesinde kırlangıçlar. Dallarında durgun, uçmayan. Sesinde derelerin denizlere karıştığı yerler var.  Sesinde bir incirin olgunlaşıp dalından düştüğü an var. Sesinde kurutulmuş patlıcanlar.  Acısı çıkmış, doldurdukça dolmayan. Sesinde kanmış bir balığın bir oltaya takıldığı pişmanlık var. Sesinde uzanan eller. Vaktini hep kaçırmış, hep sonradan. Sesinde üzerime sinen duman kokusu, yanan bir şeyler, söndürülemeyen büyük orman yangınları var. Sesinde kafesinin kapısını açık gören bir kuşun şaşkınlığı. Yine de kaçmayan. Sesinde yeni toplanmış biberiyeler, defne ağaçları, çınar yaprakları var. Sesinde sokakta ip atlayan çocuklar. Sesinde bir elekten dökülen unlar. Sesi geri gelmeyeceğini bildiğin birine son kez sarılmakla aynı tohumdan çıkar.

Gel dediğinde gideceğimi bilen birinin güveni var sesinde. 
Ve de ne haklı. Çağırırsa giderim. "




Diğer muhteşem yazıları içinhttps://cigdemdemirhan.blogspot.com.tr/?m=1 

1 yorum: