14 Haziran 2015 Pazar

Aylin Balboa- Belki Bir Gün Uçarız

Bu kitabı bana tavsiye eden Nagehan'a çok teşekkürler. Aylin Balboa'yı çok sevdim, yeni bir kitap çıkarmasını dört gözle bekliyorum :')

Kendi yazılarını paylaştığı blog hesabı var, takip etmek isteyen olursa diye linkini buraya bırakıyorum:  http://entel-dantel.blogspot.com.tr/

Sevgiler :)


 

Bir gün uyandım ve hayatım bombok oldu, hepsi bu.





"Zaman'ı benim kadar iyi bilseydin, dedi Şapkacı, onu harcamaktan söz açmazdın."






Aslında hepimiz biraz ölüyüz, sadece vücudumuz henüz mezara girecek kadar soğumadı.







Çünkü artık daha fazla sinirlenemeyecek kadar sinirli, bir damla daha ıslanamayacak kadar ıslaktım.





 

Bizim bir Fatma teyze vardı, hafiften terelelli. Kulakları duymazdı. Ne zaman yola çıkacak olsam beni görürdü. İnsanlar genelde beni gideceğim zamanlarda görür. "Yine mi gidiyorsun kafir?" derdi. Yine gidiyorum Fatma teyze. Çünkü ben giderim. Yine olsun yine giderim. Başka türlüsünü bikmiyorum.





 

Sonra öyle durdum biraz. Bir süre Afrika kıtası yokmuş gibi davrandım. Tekerlek icat edilmemiş, ıspanak bir sebze değilmiş gibi... Yok sayınca yok oluyor çok şey, her şey değil. Gözlerimi kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum. Tuhaf yani.






Bir kere çıktığınız eve geri döndüğünüzde artık orası sizin eviniz olmuyor. Size ait eşyalar, size ait hatıralarla dolu olsa da benim evim diyemiyorsunuz. Evim neresi bilmiyordum.







Gülümsemekten kimseye zarar gelmez.






Umduğum gibi olmadı. Olmayınca olmuyor işte. Hayat zaten işlerin hiç de umduğumuz gibi olmadığı yerdir.






Sayılar benim için bir şey ifade etmiyor. Az önce olmasıyla on sene önce olması arasında bazen hiçbir fark olmuyor. Çünkü bilirsiniz, takvimlere bakarak tayin edilen zaman sadece buz gibi bir matematiktir. Oysa özlemekler sayılmaz. Özlemekler bilhassa yalnız kaldığınızda gelir suratınıza kürekle vurur.







Dünyanın en çirkin ve yorucu beklemesi, kalbiniz koparcasına dilediğiniz şeyin ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğiniz beklemedir.







Dokunamamak diyorum, insanı yora yora delirtir.







Çaresizlik mi diyorsunuz? Bizim en büyük çaresizliğimiz, aklımızın hala başımızda olması.







İstisnasız herkes bana zamanla geçeceğini söylüyordu. Bütün dünya "zamanla geçer" parantezine alınmıştı sanki. Oysa ben zamana güvenmem, ne bok yiyeceği hiç belli olmaz.







O ağacın altında uzanmaya devam ettim. Yıldızlar aslında nedir size söyleyeyim: Yıldızlar, acıdan delirmiş insanların gökyüzüne sıktıkları kurşunların açtığı deliklerdir.







Teknik olarak geçmişe dönmem mümkün olmadığına göre elimdeki tek ihtimalin peşinde, geleceğe yürümeye, ittire ittire de olsa ilerlemeye çalıştım. Kafası kesilmiş bir tavuğu koşarken düşünün. Düşündünüz mü? Tamam şimdi unutun. Çünkü unutmamız gereken çok şey var.

Sonra işte çok özledim. Özlemekten kalbim ağrıdı. Kavuşamayacağınızı bildiğiniz özlemekler çok çirkin ve silahlı. İnsanın doğrudan canına nişan alıyor.






Saçındaki beyazlarla, yüzündeki kırışıklıklarla ateşkes ilan etmiş. Çünkü onlar tam olarak onun kim olduğunu gösteren şeylermiş. O beyazlar ve kırışıklıklar buradaydım, demekmiş. Yaşadım, aşık oldum, acı çektim, ağladım, ama bakın hala gülüyorum, atlattım demekmiş. 







Metaforları hiç sevmem. Hayat zaten yeteri kadar karmaşık.






Dünya derdi olan insanları taşıyacak kadar şefkatli değil. Silahlarımızı kuşanmak zorundayız.







Delirmeyi mantıklı buluyorum.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder