26 Haziran 2013 Çarşamba

Martıları Seven Adam

 
 
İnsan mantıklı değildir; ve böyle olması da iyi bir şeydir çünkü güzel olan her şey mantıksızlık sayesinde var olmaktadır. Mantık, matematiği doğurur; mantıksızlık ise şiiri. Mantık, bilimi getirir; mantıksızlık ise dini. Mantık ile piyasa, para, pul gelir; mantıksızlık ile de aşk, şarkı, dans. Evet, insanın mantıksız olması iyidir. İnsan mantıksızdır.
 
 
 
 
 
 
İnanç ödünç alınır, güven sana aittir. İnanç inandığın bir şeydir ama hemen altında şüphe yatar. Güven ise çift taraflı değildir; tamamen şüpheden arınmıştır.İnanç içinde bir ayrım yaratır: beyninin bir kısmı inanır, bir kısmı reddeder. Güven tüm benliğinin bütünleşmesidir.
 
 
 
 
 
 
 
Yaşamın kullanma kılavuzu yoktur.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tanrı bir nesne değil. Onu arayamazsın. Tanrı bütündür. Bütünü nasıl arayabilirsin? İçinde eriyebilir, ona karışabilirsin, ama onu arayamazsın. Arayış sadece senin kendini bütünden kopuk olarak algılamaya devam ettiğini gösterir -sen arayan, bütün de aranan oluyor.
Bazen bir kadını ararsın, bazen de bir adamı. Bazen, dünyaya öfkelenip öbür dünyayı aramaya başlarsın -ama henüz arayışın kendisine öfkelenmemişsindir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ümit yaşamı ertelemenin bir başka yolu.










 
Bu gerçeği içine mümkün olduğunca sindir: yaşam zaten burada, geldi. Sen hedefin üzerinde duruyorsun. Yolu hiç sorma.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sadece sıradan olmak dünyanın en sıradaşı işidir, çünkü herkes sıradışı olmak ister. Kimse sıradan olmak istemez. Sıradan olmak en sıradışı olandır.
 
 
 
 
 
 
 
 

 
Dalgalar denize aittir, ama denizin kendisi sadece dalgalardan ibaret değildir -zamanın dalgalarının altında sonsuzluğun denizi saklıdır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hepiniz kokuşmuşsunuz ve çürüyorsunuz... Çünkü ölüm birgün aniden gelivermez -siz her gün biraz ölüyorsunuz. Doğduğunuz günden beri ölüyorsunuz. Bu uzun bir süreç; yetmiş, seksen, doksan yılda tamamlanıyor. HER AN size ait bir şey, içinizden bir parça ölüyor. Ama siz bunun farkında bile değilsiniz. Canlıymışçasına devam edip gidiyorsunuz; hayatı biliyormuşçasına yaşayıp gidiyorsunuz.
 
 
 
 
 
 


 
Her şeyi kullan ama hiçbir şeyi sahiplenme, insanlarla bağlantı kur fakat herhangi bir ilişkinin parçası haline gelme.
 
 
 
 
 
 
 
Ağaçlara bakarsan, kuşlara bakarsan, yıldızlara bakarsan, o zaman her şeyin müthiş bir mutlulukla parıldadığını görürsün. Mutsuz olan sadece insan.
Derinlerde bir yerlerde bir şeyler yanlış gitmiş olmalı.
 
 
 
 
 
 
 

 
Riske atacak neyin var? Sadece mutsuzluğun.
Kaybedecek bir şey yok, ama kaybetmekten de çok korkuyorlar.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kalbin sesi çok zayıf ve çok kısık çıkar. Beynin sesiyse çok gürültülüdür: bağırır çağırır durur. Kalp fısıldar. Beyin haykırır.
 
 
 
 
 
 
 
 
Yaşam ancak değişiklikler sayesinde mümkün olur. Yaşam hem iyi hem kötü hava, hem zevk hem acı, hem yaz hem kış, hem gece hem gündüz varsa yaşanır. Hem üzüntü hem mutluluk, hem rahat hem rahatsızlık olmalı. Yaşam bu iki uç arasında gider gelir.
Bu iki uç arasında dolaşarak dengede kalmayı öğrenirsin. Bu iki kanat sayesinde en uzak yıldızlara uçmayı öğrenirsin.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bağımlılık aşk gibi ele alınıyor ve bir kez bağımlılığı, sahiplenmeyi aşk olarak kabul ettin mi gerçek aşkı hep ıskalarsın. Eline sahte para geçmiş gibi olur. Artık gerçek parayı aramazsın çünkü elde ettiğini sanırsın. Kandırılmışsındır.
Sahiplenmek, bağımlılık sahte aşktır. Nefret daha iyidir, çünkü en azından gerçektir, en azından doğrudur. Ve nefret her an aşka dönüşebilir, ama sahiplenme asla aşka dönüşemez. Aşkı bulabilmek için ondan tamamen vazgeçmelisin.
 
 
 
 
 
 
 
 
Mutsuzluk işte budur: sahiplendiğin zaman öldürüyorsun.
 
 
 
 
 
 
 
Kuşlar ötmeye devam eder. Ağaçlar çiçek açmaya devam eder. Nehirler akmaya devam eder. Bütün devamlı hareket etmektedir, bütün rengarenk ve değişkendir, sonsuz kutlamaların eşliğinde devam eder. Ama sen öylesine meşguldün, öylesine kapalıydın ki içeriye biraz hava girsin diye tek bir açık cam bile bırakmamıştın. Ne güneş giriyor içine, ne de biraz esinti, çok katısın, çok kapalısın, aynen Leibnitz'in monads diye ifade ettiği gibi. Sen monadsın. Monad penceresiz, açıklığı veya açılma imkanı olmayan anlamına geliyor. Nasıl mutlu olabilirsin? Böylesine kapalıyken çevrendeki mucizelere nasıl katılabilirsin? Kutsal olanla nasıl iç içe olabilirsin? Dışarı çıkman gerekiyor. Bu mahkumiyetten kurtulman gerekiyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güzel olan her şey martılara benzer.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder