Ölümü sindirmenin akılcı hiçbir biçimi yok.
Gerçekte akacak, gidecek yeri olmayan tuhaf bir kavramdı zaman ve insan bunu ancak onarılmaz biçimde zarar görerek eksik kaldığında anlıyordu.
Aşk bu derece sakatlayabilir mi insanı?
Ben başka bir zamana aitim.
Başka bir yere, başka bir şimdiye.
İnsandan geriye adlar, başkalarının anılarındaki silik görüntüler, bir takım ruhsuz fotoğraflar kalıyor, bir süre sonra taşıyıcılarıyla birlikte onlar da büsbütün kaybolup gidiyorlardı.
Hayır, ölüm böyle olmamalıydı. İnsan altın rengi kanatlar takınıp rüzgarlarla uzaklara sürüklenmeli, sonra dağılıp bir toz zerresi haline gelerek ışığın parıltısına karışmalıydı. Bir yıldız gibi yavaşça sönerek evrenin karanlığında kaybolmak ne güzel olurdu kim bilir... Evet, insan ardında bir ceset bırakmamalıydı. Buna gerek kalmadan da mor zambak, böğürtlen çalısı ya da tırtıl olabilmeliydi.
"...ben kötü biri değilim ama alın yazım dikkatsizce, rastgele yazılmış sanırım."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder