30 Mart 2014 Pazar

Yüreginin Götürdügü Yere Git



"Doktor" dedim sonunda, "Eskimoları bilir misiniz?" 
"Tabi bilirim" dedi ayağa kalkarken.
"İşte, bakın ben onlar gibi ölmek istiyorum."






Akmayan gözyaşları kalpte birikirler, zamanla kabuk tutarlar ve kirecin çamaşır makinesini tıkaması gibi kalbi tıkayıp felç ederler.






...ve ben hep kımıldamadan durduğumu hissediyordum.






Anlayışın sessizliğe gereksinmesi vardır.






Acıdan ölmektense, bir hiçten ölmek daha kolaydır; acıya isyan edebilirsin, hiçe hayır.






Kaderin hayal gücü bizimkinden daha renklidir.






"Pek çoğunda."





Çınarın altına oturduğunuzda kendiniz değil, çınar olun, ormanda orman, kırda kır, insanlarla insan olun.





Ve sonra, önüne pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine, öylece gitme. otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin bir soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle. Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git.



16 Mart 2014 Pazar

Ruhumu Öpmeyi Unuttun



Ölümü sindirmenin akılcı hiçbir biçimi yok.





Gerçekte akacak, gidecek yeri olmayan tuhaf bir kavramdı zaman ve insan bunu ancak onarılmaz biçimde zarar görerek eksik kaldığında anlıyordu.






Aşk bu derece sakatlayabilir mi insanı?






Ben başka bir zamana aitim.
Başka bir yere, başka bir şimdiye.






İnsandan geriye adlar, başkalarının anılarındaki silik görüntüler, bir takım ruhsuz fotoğraflar kalıyor, bir süre sonra taşıyıcılarıyla birlikte onlar da büsbütün kaybolup gidiyorlardı.






Hayır, ölüm böyle olmamalıydı. İnsan altın rengi kanatlar takınıp rüzgarlarla uzaklara sürüklenmeli, sonra dağılıp bir toz zerresi haline gelerek ışığın parıltısına karışmalıydı. Bir yıldız gibi yavaşça sönerek evrenin karanlığında kaybolmak ne güzel olurdu kim bilir... Evet, insan ardında bir ceset bırakmamalıydı. Buna gerek kalmadan da mor zambak, böğürtlen çalısı ya da tırtıl olabilmeliydi.





"...ben kötü biri değilim ama alın yazım dikkatsizce, rastgele yazılmış sanırım."






İçimdeki Kalabalık



Hiç kalbinde kırmızı çiçekler açtı mı senin?





Bir çeşit deliliği gündelik bir işmişçesine yaşadığımızı düşünüyorum.






İnsanlardan uzak durma çabamın sonuçsuz kaldığı yerlerden biri daha...






Ona bakmak yeniden uçurumlara yuvarlanmak, dikenli tellere takılmak, cam kırıklarına basmak. Ama buraya bununla yüzleşmeye geldim, bu kez hepsini yaşayıp bitirmeye... Sonunda cesaretimi toplayıp ona bakıyorum. Ve ağzımda o metalik tadı hissediyorum. Safra belki de ya da gerçekten ölümün tadı. Ben ölümün tadını biliyorum.





Kendi gri duvarlarına bakıp çok uzaklardaki denizi görebiliyor mu acaba?





Bir Soru Bir Aşk



"Seninle eve kadar yürümemi ister misin?"
"Yolu biliyorum, orada yaşıyorum, unuttun mu?"





Ve hiç şüpheniz olmasın, "yalnız" olunabilecek en beter şeydir.







Bazı ilkel kabileler fotoğraf çektirmenin ruhunuzdan çaldığına inanırlar; bu fotoğraf serisine bakarken, belki de haklı olduklarını düşünmemek çok zordu.






Ama söylemek bile, olmasını sağlayabilir.





"Ah, öyle iyi oyuncularız ki; sen ve ben."




2 Mart 2014 Pazar

Hoşça kal



Hatta şu hayatta sahip olduğumu düşündüğüm tek hakkımdı gitmek.





Sen dersin, ah, sen!
Az önce terk ettiğim...





Seçme ve seçilme hakkı var da sevme ve sevilme hakkı neden yok kadının?





Kelimeler rahatlatıyor insanı.





Sessizlik, içinde o kadar çok şey barındırıyor ki için ürperiyor.





Elimizde konuşamamak kalmıştı, onu da mı aştık?





Bir şey arıyorken karşısına çıkan ilk şeyde aradığını bulduğunu zannedebiliyor insan. Oysaki esas bulduğu, hiçbir şey aramıyorken karşısına çıkan oluyor.





Hayatıma dokunan, kıyısından geçen güzel insanları getirin. Lise aşkımı getirin, çocukluk aşkımı, ilk aşkımı, son aşkımı... Annemi getirin, babamı. 

Geri getirin. Gidenleri, kaybettiklerimi, unuttuklarımı. Kimin kalbini kırmışsam, kimi üzmüşsem getirin. Kimi sevdiysem getirin.





Dünyada yaşamış insan sayısı kadar kırık kalp var, farkındayım. Ama benim için önemli olan hep senin kalbin olacak.

Çünkü onu ben kırdım. Biliyorum. Özür dilerim.

Hoşçakal.





Kaiken



Kısacası, ölümden değil, yaşamdan korkuyordu.




Üzülme, dedi Monique. Unutmuştur. Yıllar bu işe yarar.




Gerçek yaşam yok. Biz dünyada değiliz...





Gözyaşları bile başka bir zamana aitti.





Senin patikalarında yürünmüyor.