Herkese merhaba! ❤
Mai ve Siyah'ın Can Yayınları'ndan çıkan, içinde yazarın düzenlemelerini de içeren açıklamalı orjinal metin baskısını okudum.
Bir çırpıda okudum diyemem, çünkü kullanılan kelimeleri iyice anlayabilmek ve anlatılan olaylarda verilmek istenen mesajları kavrayabilmek için yavaş okunması gerekiyordu.
Kitabın konusundan azıcık bahsedecek olursam; başkahramanımız Ahmet Cemil. Babası vefat ettikten sonra annesi ve kız kardeşine bakabilmek için çeşitli işlerde çalışıyor, bu sırada okuldan arkadaşının kız kardeşine -Lamia- gönlünü kaptırıyor ve onu düşünerek bir kitap yazmaya başlıyor. Kız kardeşi birisiyle evleniyor fakat bu evlilik kimse için iyi bitmiyor diyebilirim.
Okumayanlar için ip ucu vermek istemediğimden sonuna çok değinmeyeceğim ama üzüldüğümü belirtmeden geçemem. Son sayfaları birkaç kez okudum ve her seferinde lütfen böyle pes etme dedim Ahmet Cemil'e 😭
Ne yapalım, Halit Ziya'yı kalp kıran sonlarıyla da seviyoruz :3
Peki bu kitabı kim sever, kim sevmez?
Kitap okurken bilmediğiniz kelimelerin olmasından ya da ağır bir üsluptan hoşlanmıyorsanız bu kitabı sevmemeniz çok olası. Ama yeni kelimeler öğrenmeyi severim, kitabı ağır ağır okurum derseniz bu kitaptan hoşlanacaksınız.
Bu kitap veya herhangi bir kitap hakkında konuşmak için bana mail adresimden ulaşabilirsiniz.Sevgiler❤
Bu dakika uzun bir zaman kadar hatıralarla malidir, bu bir dakikada bütün yaralar -henüz taze kanayarak, her biri bir başka hatıranın ateşiyle yanarak- inkişaf eder. Kalbin binlerce noktalarından birer ıstırap eniniyle binlerce menfez açılır; türlü kırık ümitler, acı yeisler, matem hayalleri, bütün hayatın o ağlayan hediyeleri acı -bir kabristanın ervahı bezmi gibi- feryatlarıyla, giryeleriyle sürüne sürüne buluşurlar. Bir gıriv ve matem mecmuası! Yalnız küçük bir dakika: O vakit gözler kapanır, güya şu elem mahşerinin üzerine düşmüş bulutlarla mahmul bir sema... Artık ağlamak zamanı gelmiştir.
Ah! Hissiyata taalluk eden şeylerde erkekler kadınların ne kadar dünunda!
İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai; aşağı bakılsa siyah, daima siyah... Bir şey ki mai ve siyah olsun.
Zaten aşka kin kadar yakın bir his yoktur.
Arkadaşları şüphesiz orada işte şuracıktan bir parçasını gördüğü bahçenin kalabalığı arasında olacaklardı. Onların yanına gitmeye ne lüzum var? Ta ötede dönen bir levhanın yalnız bir kısmı şeklinde gözünün önünde akıp giden şu seyrancılara, ağaçların arasında küme küme oturan bütün bu halka onun bir nispeti var mı ki gitsin de o kalabalığın içine atılsın? O bu dünyada herkesten uzak, herkese yabancı değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder