Her gece yorganımın altında sakladığım
Kırlangıç sürüleriyle geliyorum sana
Hem geceye, terasa ve mutsuz yıldızlara aldırmıyorduk, hem de onlardan yapılma bir oyunu oynuyorduk.
Yastığının altında yalnızlığın var biliyorum
Oysa ben senden bir bardak su istedim
Akdeniz değil
Son yalnızı benimdir bu kentin
İstanbul arkamdan gelir
Ey hüznü yüzünde gülücük diye taşıyan kız
Hep kendine mi saklarsın çocukluğunu?
Şehrin en dalgın düş satıcıları sarhoş şarkıları söylüyorlar bana.
Bilir misin fırtına gözlü kız
Bana en güzel düşmeleri bıraktın
Uçurum gözlerinden
Yarın bütün gemiler sende duracak
Ve senden doğacak güneş
Bakışların namluya sürülmüş bir kent olsa da
Ben hep uçurum gülleri ekeceğim onlara
Bugün güllerden sarı
AZ
Daha az kanarım
Geldiğin kadar gidersen
Ki bir gün gideceksin
Bende kaldığını bilmeden
Yazdan kalma bir kış ölüsüyüz ikimiz
Zaman alnımızda bilinen kör bıçak şimdi
Ve bilir misin ayrılmak vazgeçmek gibidir
Doğru değildir ama gereklidir
Çünkü hayat olduğu gibidir
Olması gerektiği gibi değil
Bilir misin yanımdaki
Düşler kırılarak çoğalır
Ve yoklaşarak azalmak
Bir varoluş şeklidir çaresizliğin
Çünkü güneşi terk edenler çabuk ölür
Şimdi yaşama hakkım sana
Gel de yağmurumdan iç
Seni seviyorum
Alışmak ölümdür
Sanki hiç ölmedik
Tanrının göğsümüze taktığı bir nişandır ölüm
Suskunluğun en bilmediğim dilini konuşuyorsun ve yine en bilmediğim dillerde susuyorsun. Beni hep senden vazgeçişlerimde fark ediyorsun.
Evet hiçbir uçurtma uçmuyor göğünde
Hiçbir limanda sevebilenler yok
Hiç kimse 'gel' diye bağıramıyor
Penceresini açıp bir gece yarısı
Hiç kimse utanmıyor susarken
Sevemezken
Gülüşünden
Ya herkes birbirine geç varır
Ya herkes birbirine erken gider
Gülüşlerimizi kalıcılaştırdığımız ölçüde
Gidebileceğimiz halde
Biz kalırız gülüşlerimiz gider
Bir insanın bir insana verebileceği en değerli şeyi
'Yalnızlığı'
Bana verdiğini şimdi daha iyi anlıyorum
Her şey bir bakışla başlamıştı
Bir çocuk bir liman iki yemin
Seni seviyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder